29 Temmuz 2012 Pazar

Gecenin sesi yok...
Gece şafağa döner uykuların çalınmış gözlerin tavana çakılı beklersin, hiçbirşeyini gecenin sessizliğini beklersin , beklersin acının dinmesini belki de... Nefes almayı unuttuğunu derin bir nefes aldığında hissedersin, o zaman daha bir acır için sonra yine uyuşur kolların gözlerin çığlık atar, gecenin sessizliği boğlur gözlerinde... Gün şafağa döner sen dinlersin ufuk çizgisinde ki aydınlığı dinlersin... Gün doğsun mu doğmasın mı? Güneş ısıtıcak mı yoksa üşüyecek misin ? Zihninde döner kelimeler bilmediğin bir resmin pazılını yapmak gibi her kelimeye yükleyip çekersin anlamlarını bulamadıkça kanatır içini hırslı bir çocuğun beceremeyişi gibi oyunu tamamlamayı... Bazen öfke düğümlenir boğazına tam uyudum sanırken irkilirsin yerinden ter süzülür teninden... Tekrar tekrar aynı yerden vurur gece canının acısından değil gün gelip acımamasından korkarsın aslında, canının acıyışı değildir terleten yatağında ya bir gün uyuşursam diye yutkunursun kocaman... Boğazın yine düğüm düğüm kendini tanımanın verdiği acıya anlam veremezsin sonra cümlelerin gibi acılarında karışmıştır birbirine... Hayata dair anlamları doğruları yanlışları harmanlarsın zihninde aşkınla tutkunla öfkenle yoğurursun hepsini ve gözlerin yine tavana çakılı derin bir nefes alıp küfredersin.... Anlamaya çalıştıkça anlaşılmaz olduğuna belki de belki de daha kötüsü anlaşıldığın halde öneminin olmamasına söversin ağız dolusu... insanı öldüren de ayakta tutanda UMUTLARIDIR bilirsin, bilmediğin senin umudunun sana getireceği mutluluğun aşkın tutkunmudur, CELLADINMIDIR Umut bilemezsin.........

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Hiç niyetim yoktu aslında buraya sana dair bieşeyler yazmaya, beni yetiştiren kocaman elleriyle sonsuz yüreğe sahip adama buradan yazmaya hiç niyetim yoktu, burası aslında ölümcül dediğim canımı yakan hislerimi paylaştığım bir yerdi ama bişeyler dürttü beni, Belkide özlüyorum çok fazla bu ara belkide sormak istediğim şeyler var sana ya da hiç sebebi yok da o sıcaklığına ihtiyacım var... Sıcaklığın dediysem bana sıkı sıkı sarılan kollarını hissetmedim çok fazla ben sırtımı sıvazlamadıda o kocaman hep üzerimde ama uzak olan ellerin... Seni hiç yargılayamadım ben gidişin hariç... beni değil sadece güllerini nasıl bırakmıştın ... Neyse uzatamadım devam edicem affet huzurla uyu sen hepp BABACIM...
An gelir etini yırtar birşey, önce hissetmezsin, sonra sıcak sıcak gelir içine doğru yavaş yavaş sancımaya başlar, elin ayağın kesilir müthiş bir sızı yayılır, yanar, dağlanırsın, elinden gelen hiç bişey yoktur ölece izlersin yayılan sızıyı vucudundan kan kaybından ölemeyi bekleyen yaralı bir adamın çaresizliğiyle titrer çenen kabullenemezsin, gözlerinden süzülürken yaşlar artık elin ayağın kolun bacağın sızlamaya başlamıştır. Nasıl sızlmasın ki haklıdır aslında iki yol vardır ama saydıkları değil biri kolay olan senin aldığın cevap susmak nasıl hissediyorsan öle düşün dersin yada zor olanı seçersin gerçek hislerini anlatma çabasıyla biraz kırgınlık biraz da kendini anlatamamanın çaresizliğiyle dökülür kelimeler dudaklarından ama ateştir cevaplar dilin yanar konuşsan olmaz sussan işkencedesin çarmıha gerilmiş sevdiğini incitir susmak kabullenmek olur mu ki acaba, herşey geçer aklından bağırıp çağırmak duvarları yumkruklamak kanatana kadar parmaklarını, avazın çıktığı kadar bağırmakkk hepsi ve fazlası gelir BİR TEK ŞEY GELMEZ AMA ONU KIRMAK GELMEZ AKLINA zor olanla devam edersin, her geri gönüş biraz daha derine iter sızını.... Güneş tenini kavurmuş otoyolun ortasında bulursun yürüken kendini unutursun teninde ki bütün acıları o kadar sızlar ki içinnn teninde ki acılara yer kalmamıştır vucudunda... Yüreğimde acıya yer kalsın LÜTFEN........

26 Temmuz 2012 Perşembe

Bir sabah uyanırsın birileri seni non grate persona ilan etmiş.... kalbinin elçisiyken istenmeyen adam olmuşsun hayata olan öfkesinin diplomatik yansıtış şekliyle gelmiştir ültimatom... Ne olduğunu anlamadan kala kalırsın öle, anlamlandırmaya çalıştıkca daha bir acıtır canını kendince bulduğun cevaplarda dönüp durmak, Oysa sevgini çığlık çığlığa haykırmak içindir senin çaban özlemişsindir sesini henüz bir gün olmamıştır oysa yanından gideli tenini hissedeli, yinede herşeye rağmen Ataol Behramoğlunun dediği gibi YAŞADIN MI YOĞUNLUĞUNA YAŞAYACAKSIN...

20 Temmuz 2012 Cuma

Bir gün tokat olur çarpar bazı şeyler yüzüne bir iki gün önce öfkeyi yazmıştım, bugün yazıcağım duygunun sözlük anlamını bulamıyorum... sadece çakralarımdan keskin bir bıçağın verdiği sızı gibi dağıldı vucuduma... kelimeler düğümlendi parmaklarımda boğazıma gidemediler bile öyle susmuşum ki öyle kenetlenmiş ki boğazım sesim çıkmadan çığlık attım bu sefer .... Bir genellemenin tam ortasında, kavganın arasında kalmış çocuk gibi  hissettim... Kendimi mi sorgulamalıyım? birileri beni mi tartmalı? bilmiyorum, hangi tarafın suçlusuyum kendi doğrularımın mı başkalarının yanlışlarının mı ? Gül bahçelerim olmadı benim vaad edicek umutlarım oldu huzur ve mutluluğa yürüyecek... Ben oldum olduğum gibi olabildiğim gibi dün neyse yarın o olan bi adam... 

18 Temmuz 2012 Çarşamba

İlkokul sıralarında siyah önlük beyaz yakalarda unutmuştum öfkemi kontrol etmeyi, çok sakin tebessümünde dünyalar gizli bir çocuk ilk yumruğunu attığı gün öğrenmişti yanlışı uzun yıllar doğrusunu öğrenemediği... İnsanın kendinden sonra sevdiklerine de zarar vermeye başladığı ve yavaş yavaş ruhunu teslim alan o iğrenç duygu... Kontrollerin düştüğü yüreğinde ki sıkışmanın nefes alamamanın caresini düşünmek yerine ilk aklına geleni yapması... Bütün kontrolü, kaybettiğin kontrolle ele alma çabası... içinden çıkan nefes almana engel göğsünde ki yanma hissini durdurmak için yaptığın ama daha fazla yakan duygu... Yıllar böle devam etti anne babama yapamazdım sadece, baba figürü sertti karşımda, bir evin bir erkek çocuğuydum oysa hiç şımaramadım teşebbüsü bile ürpertirdi beni, bir şey dediğinden değil belki ama o gözlerin o şekilde bakması küçücük bir çocuğun oynadığı misketler kadar küçültüp yuvarlanıp kaçmak istemesine sebep olurdu... Kızmıyorum ona doğruymuş yaptıkları... Dışarıya çıktığım da işler istemediğim şekilde gelişmeye başladığında kalbim çarpmaya başlardı daha hızlı yumruklarım sıkılmış tırnakları avuçuna batan burnundan soluyan bi çocuk oluverirdim Şu insandan yaratığa dönüşen çizgi kahramanlar gibi... itiş kakış başlardı tabi hemen ardından... Ortaokul sıralarında daha sertleşmeye başladı bu iş kendini keşfetmeye karşı cinsi tanımaya başlayınca kalbimi sıkıştıran kollarıma yanmayla beraber boşalan kan akışını hissetmek için daha çok sebebim vardı artık.. . Yumruklar da daha bir sert atılmaya başladı kanıyordu artık vurduğun yada vurdukları yerler... arkadaşlarına karşı daha bir sert olmaya başlayan cümleler, karşı cinsin seni o ilk heycanlandırışlarının sinire dönüşmesi ağzından çıkan kelimeler daha bir yıpratıcı düşündüğün tek şey nefes alabilme haline yeniden geçiş içinde seni sıkıştıran o volkanın bir yolunun bulunup patlatılması.... Çevremdekilerin sevdiklerimin canını yaktığını ve bunun bir çözüm olmadığını ilk fark edişim ağzım burnum üstüm başım kan içinde evin kapısını çaldığımda annemin hıçkıra hıçkıra ağlayarak bana sarılışıydı, ama çok da işe yaramadı sanırım, ben rahatlamıştım nefes alabiliyordum annem için üzülmüştüm ama bir daha olmayacak diyemedim bile... nefes alamamak daha kötüydü ve ben yeniden nefes almaya başlamıştım... Çok kez şahit oldum annemin sessiz ağlayışlarına benim yüzümden, telefonda tartışmaları mı dinlerken ergen dönemlerimde kız arkadaşlarıma sesimi yükseltirken nasıl bir ruh haliyse o yaşlarda korkarmış kadın benden...  kavgalarım dan sonra ama yok işte yok kontrolü yoktu bu işin, bir anda bütün bedenini hücrelerini sarıyordu o iğrenç sıcaklık ensenin arkasından yükselen ateş başının arkasını sarmaya başladığında sona yaklaşmışsın demekti artık söylenecek hiçbir söz yapılacak hiçbir hareket rahatlatamazdı umarsızca kusmak gerekiyordu artık ya da yumruklamak bir yerleri, ta ki bedeninden onun yavaşça uzaklaşıp bir halsizlik hali çökene kadar... İlişkiler boyut değiştirmeye başladığında, daha derinleşmeye başladığında dostluk kavramı oturduğunda dostlarımı arkadaşlarımı yıpratmaya başlamıştı bu iş canları yanıyordu benim yüzümden ama yine o lanet duygunun freni yoktu işte... Artık kız arkadaşlarla da boyut değiştirmeye başlamıştı ilişkiler ve asıl o zaman daha da beterdi fiziksel olarak çıkamamaya başlamıştı içinden o lanet öfke kelimelere dönüşmesi daha da yorucuydu ve bir anda vücudun da lav gibi dolan kan bir anda çekilip gidiyor ve nefes alamayışın kesilmiyordu hiç... hedef sektirmen gerekiyordu o zamanlar kusacak başka bir yer bulmuştum o yaşlarda duvarlar direkler nefes almak için fiziksel bir temas şarttı sert cisimlere... elim acıdığında nefes alabiliyordum ancak elimin kolumun rontgenleriyle iskambil kağıdı yapma arzusu bile başladı durdurmaya çalışmak yerine, benden büyüktü çünkü öfkelerim sevdiklerimden daha değerli değildi ama onlara zarar verdiğini bildiğim halde durduramayacak kadar büyüktü en azından... Sonra yavaş yavaş teslim olurken o duyguya kendimi de çevremdekileri de ezdiğini bile bile babamı hastane kaldırdım bir sabah yürüyerek girdiği hastaneden cenaze alacağımı bilmeden,   önceleri oda bizde rahattık hastaneye gidilir bir şeyler yapılır eve dönülürdü insanlarda ilk kez götürüyordum kaldı ki babamı... Olaylar kötüleşmeye başlamıştı, çaresizliğin ne demek olduğunu anlatacak sözcükleri bulabilmem imkansız.... 7 - 8 saat kadar süren çaresizlik çaresizliğe olan o öfke duygusu her zaman kinden sertti... ama ne kusa biliyordum ne de bir yerlere vurabiliyordum bu sefer tam içimde sıkışmıştı ve çaresizdim ve o bütün öfkem babamaydı aslında beni nasıl bu kadar çaresiz bırakabilmişti uyan malıydı bana biri uyandi demeliydi ve ben bugüne kadar aklımdan bile geçiremediğim bir cüretle ona bunun hesabını sormalıydım... Ellerim titremeye başlamıştı korkuyla öfke birbirine karışmış Muzaffere kusarken babama olan öfkemi o yataktan kalkarsa ağzını burnunu kırar rahatlarsın dedi... tanıyordu beni de babamı da iyi tanıyordu ama ben hala bana bunu yapamaz diye kusmaya çalışırken öfkemi sertçe sarsıldığımı hissettim baban değil onur suçlu olan diye... Susmadan konuşmaya başladı Muzaffer onu anlatıyordu bana en BABA en ADAM en Komik hallerini... bütün nefesim bir kerede kesilmişti bir süre hiç soluk alamadan kalmıştım öle öfkem gidecek yer bulamadı gözlerimden boşalmaya başlamıştı hıçkırıklarımla beraber.... Sevgimi ve ona sarılma isteğimi bile öfkeye çevirebildiği mi o gün fark etmiştim ben.... Öfkeleri mi anlatarak aslında karşımda ki ne değil de kendime anlatıp asıl soruyu sormayı da o gün öğrendim ben istediğim olmadığı ve sarılamadığım için mi sevdiğim birine bu öfke yoksa sokakta ki adama yumruk atma isteğimi aynı kefeye koymuyorum artık.........

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Bazen ölür insan bütün hislerini kelimelere döker, içinden bir çırpıda çıkmıştır canı yanıyodur, ya da mutluluktan kayıyordur dudaklarından ardı adına... O kadar yüreğinden çıkıyordur ki karşısındakinin zihnine mıh gibi saplandığını düşünür. Kendini ifade edebilmektir derdi anlatabilmek hissettiklerini yaşatabilmek yalansız dolansız yüreği konuşur, beyni işlevsizdir aslında beyin sus der ona sussss konuştukça acıyacaksın daha çok daha sert kırılıcaksın bir sonra ki kez, kimse seni hissetmek zorunda ve kudretinde değil... ama sen öle hissedersin ki karşı tarafın hislerini canı yandığında canın yanar, güldüğünde hissedersin uzakta da olsa ... Neden anlamayacakmış bu sefer hissediyor diye devam eder saatlerce sabahlara kadar anlatır yorulmadan hep yeni bir ümitle... Sonra bi gün o kadar yanar ki canı bi an durur yine haykırmak ister bağıra cağıra bu sefer canım acıyorrrr diye bağrmak soluk almadannn ama sesi çıkmaz içindedir artık o çığlıkkk... sadece kendi duymaya başlar her duyduğunda gözlerinde ki gülümseme düşmesin diye zorlar kendini ama kolu bacağı sesi düşer her biri bir tarafa....